Page 19 - İTU RSG
P. 19
o hız insanı büyülüyor. Kişiler için arınma, dinlenme oluyor. Bunun da takipçileri çok. Aslında bence herkes şu ya da bu şekilde sanatla uğraşmak zorunda. Sanatın çok ciddi terapik özellikleri var. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan herkesin bir rahatlamaya, sükunete ihtiyacı var. Bunun için de sanat çok iyi bir araç.
Sizin keşfettiğiniz ve adınızla anılan bir teknik var; Barut Ebrusu. Biraz anlatır mısınız, nasıl ortaya çıktı?
Klasik ebruyu ararken, tesadüfler sonucu keşfettim; zaman içinde
bir yerlere oturdu. 1988 yılında Londra’daki sanat okulu Royal College of Art’ta bir sergi açmak için davet edildim. O sergiye gelen ve küratör olan Roseissa adlı bir hanım, sergiyi gezdiğinde böyle bir şeyin daha evvel hiç yapılmadığını, mutlaka yeni bir
ad ile anılması gerektiğini önerdi. Sonrasında bir dergiye sergiyle ilgili küçük bir yazı yazdı. Orada “Barut
bırakırım, kızarım” demek prensip olarak benimsediğim bir tarz değil. Daha çok sevdirmeye çalıştım. Çok şükür, çok seven de çıktı. Bugünlere geleceğini o yıllarda hayal bile edemezdim. Şimdi Türkiye’de
ebru ile uğraşanların sayısının 10 bini bulduğunu söylüyorlar. Ebru yapanların büyük bir kısmı ebrunun terapik özelliklerinden yararlanıyor. Yani ebru yaparken, insan kendi iç ve dış dünyasındaki sıkıntılardan kurtuluyor. Ebru, çok hızlı gelişen bir şey. Kavanozdaki boyalar birkaç dakika içinde bitmiş bir eser oluyor. Bu hız başka hiçbir sanatta yok. İşte
03/2014 | İTÜ RSG 19


































































































   17   18   19   20   21