Page 7 - Demo
P. 7

Kendisine hiç sormadığım ama merak ettiğim sorulardan biri; felsefenin ona neden yetmediği ya da tersi olarak res- min ona neden yeterli olmadığıydı. Belki ilk cevap; insanoğlunun çok kompleks bir yapıya sahip olmasına rağmen yaşa- mın ve evrenin özünü ve gizini anlama- ya dönük bir çabasının en yalın halinde arayışı olduğudur. Yine de kaygan bir zeminden diğer bir kaygan zemine bu türden bir geçişin, öncelikle onun sanat- çı duyarlılığına sahip olan, sorgulayıcı, tartışmacı belki de huzursuz kişiliğinin sonucu olduğunu görmek gerekir. Bu geçişin onu düşünsel ve ruhsal olarak geliştirdiğine inanmışımdır. O her za- man düşüncenin ve anlamın peşinden gitmiştir. Sonunda akılcı yanı bu iki di- siplini sağlam bir zeminde birleştirmiş ve onu akademisyen olmaya götürmüş- tür. Bu alanın ona tuval resmi ile ilgili üretiminden ödün verdirdiği aşikârdır. Fakat o yeni medyumları keşfetmekten geri durmamış, nihayetinde dijital orta- ma resme ait sorunsallarını taşımış, dö- nüştürmüş ve kuvvetli resimsel imgeler meydana getirmiştir. Bu çalışmalarını ekran üzerinde ve genellikle telefona yüklü resim programlarını kullanarak yapar. Parmakla çalışarak hızlı sonuç aldığı bu çalışmalar duygusaldır ve dı- şavurumcu etkidedir. Burada resim sa- natına dair bir ironi de vardır. Platon’a göre bir yanılsama içindeysek resim sanatı da yanılsamanın yanılsaması oluyorsa bu türden bir çalışma da yanıl- samanın yanılsamasının yanılsaması olur. Bence Oğuz’un ısrarla altını çiz- mek istediği olgu, başka bir gerçeklik duygusunun oluştuğunu göstermesidir. Ressam tavrıyla kotardığı dijital baskı- lardan oluşan “sayısal sûretler” adını
verdiği sergisinde de yer alan son serisi, “sergi içinde ayrı bir sergi” gibi sunma biçimi; hem yeni bir tekniği vurgula- mak hem de resim sanatının doğasına ait olabilecek açmazları ya da olanakla- rı bu ortamda görebilmemizi sağlamak içindir. Tuval resimleri ile dijital baskı- ları aynı bakış alanımızda tutarak ortak bir espas içinde de ilişkilendirmiştir. Bu anlamda bir okuma biçimi de önermek- tedir. Bu tavrı eğitmen ve akademisyen yanıyla da örtüşmektedir.
Oğuz 1986’da akademiye geldiğinde tarihte soyut sanatı oluşturan devasa bir külliyat vardı. Bu referanslar orma- nında kaybolmak olasıdır. Günümüz- de yapılacak her çağdaş soyutlama denemesi köklerini yine bu ormanda bulmak durumunda kalır. İlk soyut eser 1911 yılında Kandinsky tarafın- dan yapıldığı kabul edilmiş bu radi- kal dönüşüm, temsilin ortadan kaldı- rılması ile olmuş ve sanatçılar çağın ruhunu yakaladıklarına inanmıştı. Süreç içinde soyut sanatta iki ana yak- laşım; geometrik ve organik formlarda biçimlenir. Giderek soyutlama ile ilgi- li formlar, önermeler çok çeşitlenmiş, belli anlayışlarda belirginleşmiş, fark- lılaşmıştır. Bu süreçte sanatçılar bi- lim ve teknolojideki gelişmeler, insan duygusunun ötesini anlamaya çalıştı- ğı yaklaşımlar, makine estetiği gibi ol- gulardan çıkış alan yapıtlar ürettiler. Hem evrenin hem de insan bilincinin özünü anlamak, gizi ortaya çıkarmak, sanayileşme ile birlikte maddeci bir dünyanın reddedilmesi temel itkileri olmuştur. Fakat her yola çıkıştaki saf- lık ve devrimci tavır yerini tutuculu- ğa, baştaki niyetini yitirmeye bırakır.
10/2019 | İTÜ RSG 7































































































   5   6   7   8   9