Page 36 - RSG_MAG_17_RO
P. 36
sanat hakkında - { şubat 2019 }
36 İTÜ RSG | 02/2019
(Eski Ahit) geçmektedir; Tevrat’a göre kelime “canlı yaşayan” anla- mında olup bu isim Âdem tarafından ona verilmiştir. Kelime “yaşamak veya yaşatmak” anlamındaki hâyyah köküyle yahut “hayat” anlamında- ki hayya ile açıklanmaktadır. Yine de etimolojisi tartışmalıdır. Lexicon in Veteris Testamentî’de ise kelime- nin dokuz köküne yer verilmekte, bu köklerden özellikle Âramca yılan an- lamındaki hewyah veya hiweya dik- kat çekmektedir. Yakın zamanlarda Havvâ kelimesinin Fenike yılan ilâhı hwt ile alâkası kurulmaktadır. Bazı modern araştırmacılar hawwah’ın yılan anlamına geldiğinde ortak fi- kirdedirler. Bu yorum Babil kozmo- lojisinin bazı formalarında bulunan ve bütün varlıkların ilkel ejderha olan Tiamat’tan çıktığını kabul eden inanca işaret etmektedir (Harman, 1997, 542-545). Mezopotamya dinle- rinde yılanlar gizemli bilgelik, ölüm- süzlük ve doğurganlık özelliklerini kontrol ettikleri ve onun için de ka- dınlarla özel bir yakınlık içerisin- de olduğuna inanılmaktaydı. Babil Yaratılış Efsanesi’nde Enuma Eliş’in karanlık ve kötü ruhlu dişli karak- teri ejderha Tiamat örneğinde oldu- ğu gibi bizzat kadının biçimlenmiş hali olarak tasvir edilir. Her ne kadar Yahvist metinde kadın figürü kötü ve karanlık olarak tanımlanmamışsa da hikâyeye girmesi yılanla eş zamanlı- dır ve yasak meyveyi yemede öncü- lük etmesi anlatımın arka planında kadın yılan bağlantısının mevcut olduğunu gösterir. (Gürkan, 2003, 1-48). İlginç bir biçimde İslâmî lite- ratürdeki Âdem ile Havva’nın anla-
tıldığı kaynaklarda genelde Havva’yı hedef alan ifadeler bulunmaktadır. Özellikle cennetten çıkarılış anlatı- lırken Havva’nın yaptıkları farklı şe- killerde anlatılır. Bunların etkisiyle konu hakkında derinlemesine bilgisi olmayan Müslümanların önemli bir kısmı Havva’nın Allah’a isyan eden, kışkırtıcı, baştan çıkartıcı, aldanan ve aldatan bir varlık olduğuna inanır (Yasdıman, 2011, 9-35 ).
Âdem kıssası özellikle rivayet yo- ğunluklu tefsirlerde ilginç motifler- le anlatılır, bunların hepsine burada yer vermek mümkün değildir ancak bu konu ile ilgili Mustafa Öztürk’ün (2004) “Âdem, Cennet ve Düşüş” isimli makalesinde Taberî’nin (ö. 923) Câmiu’l-Beyân ‘an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, Suyûtî’nin (ö. 1505) ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsîri’l-Me’sûr ve Ebû İshâk es- Sa‘lebî’nin (ö. 1035) Arâisü’l-Mecâlis adlı eserlerindeki rivayetlerden sun- duğu seçkide Âdem kıssası şöyledir:
“Allah, Âdem’e yeryüzündeki canlı, can- sız her varlığın ismini öğretip melekle- re Âdem’i saygıyla selamlamalarını emrettikten ve nihayet İblis’i emre ita- atsizlik sebebiyle huzurdan kovduktan sonra, ‘Ey Âdem! Sen ve eşin cennette ikamet edin. Orada dilediğiniz gibi bol- ca ve afiyetle yiyin. Ama sakın şu ağaca yaklaşmayın. Aksi hâlde kendinize ya- zık edenlerden olursunuz.’ diye buyur- du. Rivayete göre Allah Âdem’i ve eşini cennete yerleştirince, onlara söz konusu ağacı (buğday filizi, üzüm asması veya incir ağacı) yasaklamıştı. Ancak me- lekler, adeta bir sarmaşık gibi dalları birbirine geçmiş olan bu ağacın ebedi-